2010’un sonu dolayısıyla daha önce yazmak isteyip yazamadıklarımı diğer blogumda Z Raporu olarak listelemiştim. Geçen yıl Selin’in oynadığı ama benim bir türlü fırsat bulup bloga yazamadığım oyunları da şimdi bu yazıyla aktaracağım.
İlki Şubat ayında yaptığımız bir Montessori aktivitesi. En çok bilinen ve uygulanan aktivite budur herhalde. Malzemeler: Bir tane tepsi, iki tane cam kase veya ağzı geniş kısa boylu bardak, 5-6 tane pon pon veya yuvarlak pamuk (hani şu makyaj pamuğu diye satılanlardan), bir tane miniğinizin eline uygun rahat açılıp kapanan kesme şeker maşası. Aktivite kısaca şu: Siz çocuğunuzu eğer solak değilseniz sağ tarafınıza oturtarak hiç konuşmadan pamukları bir kaptan diğer kaba maşayla tek tek aktarıyorsunuz ve sonra “sen de yapmak ister misin?” diye soruyorsunuz. Evet derse hiç konuşmadan onun yapmasına izin veriyorsunuz. Daha detaylı bilgi için
bkz. Bu Selin’in sıklıkla yaptığı ve çok zevk aldığı bir aktivite.
İkincisi, Mart ayında mutfakta dibimden ayrılmazken ve ben yemek filan yapamazken Selin’i meşgul edeyim diye bulduğum bir oyalama taktiği aslında, "kavanoz doldurma oyunu". Bir kutu kesme şeker ve büyük bir kavanoz yavrunun önüne konur. Şekerleri tek tek kavanozun içine atması söylenir ve gösterilir. Meleğim, sonunda bir iş becerdim ve anneme yardım ettim diye o kadar mutlu oldu ki üç akşam boyunca babası eve gelir gelmez hararetle “babacım, senin için kanovoja şekey koydum” deyip durdu. Bizim evde kesme şekeri sadece Teoman ve misafirler kullanır da...:)
Üçüncü oyun, Mayıs ayında Turunç’a gittiğimizde Selin’in, eşimin doktora öğrencilerinden sevgili Elif ablasından öğrendiği ve sonra bütün yaz Ayvalık’ta da oynamaya devam ettiği "çiçeklerle boya yapma oyunu". Önce çeşitli renklerde yumuşak yapraklı çiçekleri alıyorsunuz. Çiçeklerin yapraklarını kağıda sürterek renginin çıkmasını sağlıyorsunuz (bkz. yukarıdaki resim). Bu arada lütfen çiçekleri dalından koparmayın, bilhassa çocuğunuzun gözü önünde. Yere düşenlerden toplarsanız harika olur. Malzemeniz bol değilse kağıdı küçültmenizde fayda var. Bir de boya olarak kullanmadan önce çiçekleri uzun uzun inceleyebilir, çocuğunuzun çiçeklerin renkleri dışında da farklılıkları olduğunu anlamasını sağlayabilirsiniz.
Dördüncü oyun, havaların ısınmasıyla birlikte Selin'in neredeyse her gün balkonda oynadığı "süngerle kaptan kaba su aktarma oyunu". Bu da bir Montessori aktivitesi ve daha önce bu blogta sevgili Eko Anne Esra nasıl oynandığını ve Ela'nın nasıl eğlendiğini yazmıştı. Çok eğlenceli, fena halde ıslak ve aynı zamanda sıcak havalarda çok ferahlatıcı bir oyun.
Beşinci oyun, Temmuz ayında oynadığımız "buğday-nohut oyunu". Bu da bildiğimiz Montessori aktivitelerinden biri aslında. Özelliği Selin’in önce parmaklarıyla sonra da çay kaşığı büyüklüğünde biraz derincene bir kaşıkla (bizim kaşığımız tahtaydı mesela) buğdayların içinden nohutları ayıklaması. Ben son olarak bu aktiviteye bir de buğdayların geçebileceği büyüklükte delikler açarak yaptığım karton kevgiri ekledim. Yalnız üzerinde kalan nohutların sayısının 15 tane olmasına dikkat ettim. Kevgirin üzerinde kalan 15 tane nohutu da Montessori matematik çalışması için kullandım. Böylece ilk defa Montessori matematik çalışması yapmış olduk ve ben bu matematik aktivitelerine devam etmem gerektiğini fark ettim. Bu aktivitenin sonunda tabii ki, Selin’in buğdayları kaseden kaseye istediği gibi boşaltmasına ve ortalığa saçmasına izin vermek durumunda kaldım. Öyle çok eğlendi ki...
Altıncı oyun, yine Temmuz ayında oynadığımız "makaraya kurdele veya ip sarma oyunu". Brüksel’den aldığım 2 metrelik, paket yapmakta kullanılan kurdelelerin kaymayanlarından birini önüne koydum. Önce açmasını istedim, açtı ama tabii sonrasında kurdeleyle biraz(!) oynamasını beklemek zorunda kaldım:) Hevesini alınca kurdeleyi aynı makaraya sarmasını istedim. Makarayı elinde tutarak yapamayınca yere koyup kendi etrafında döndürerek kurdeleyi sarmayı becerdi. Ben de hayretle bakakaldım. Sonbaharda aynı oyunu makaraya makarna yünlerden sararak yaptı ve sanırım bu sefer makarayı elinde tutarak sarabildiği için daha çok eğlendi. Bu oyunu oynamaya başlamadan önce ipin veya kurdelenin ucunu makaraya bir seloteyple bantlamanızı tavsiye ederim. Kaymayı önlediği için çocuklar sarma hareketini daha rahat yapabiliyor. Ben Selin kurdeleyle ilk kez oynarken bantlamamıştım ve yazık yavrum, çok uğraşmıştı. Sonradan akıl edip bantladığımda daha rahat yapabildiğini gördü ve oynama hevesi arttı.
Yedinci oyun, “havada bulut denizde balık oyunu”. Bu bildiğimiz pamuk yapıştırma oyunu aslında. Evde yeterince beyaz pamuk olmadığından mavi renkte ½ A4 kağıdına beyaz pastel boyayla bir bulut resmi çizdim. Selin’in önüne yapıştırıcıyı ve pamuğu koyup ne yapacağımızı gösterdim. Önce bulutun içine yapıştırıcıyı boydan boya sürdü. Sonra da pamukları küçük küçük koparıp yapıştırdı. Bulut bittikten sonra “anne bu denizde bayık da oyabiyiy” dedi ve eline kalem alıp pamukların üzerinden çizgileri, benekleri bol bir balık resmi yaptı. Havada bulut, oldu sana denizde balık:) Selin’in son lafı şu oldu. “Anne, assında kaadımız biyaz daa büyük osaydı bu attapot veya deniz anası da oyabiiydi.”
Sekizinci ve son oyun, Selin’in renkli ayakkabı bağcıklarıyla kendi yarattığı bir oyun, "bağcıklarla şekil yapma oyunu". Kolaylıkla anlaşılacağı üzere Selin'de son zamanlarda Nemo’dan dolayı bir balık sevdası baş gösterdi. Bir akşamüstü salondaki işimi bitirmiş mutfağa gidiyordum kiii, bir baktım girişteki halının üzerinde renkli bağcıklarla yapılmış çeşitli balıklar var. Tam “Anne baaak!” deyip heyecanla yaptıklarını bana gösterirken aniden yerinden kalktı ve “duuuy, bi dakka anne, bunun gözü eksik, bi göz buymam geyek” deyip mutfaktaki çekmeceden demliklerin içine takılan süzgeci buldu ve getirip göz diye koydu. Bunun üzerine ben de hemen ertesi gün gidip renkli renkli bağcıklar aldım. Artık kafasına göre zürafa mı, fil mi olduğu katiyen belli olmayan arada bir yılan, timsah veya su aygırı olduğunda ısrar ettiği şekiller yapıyor:)
Bunlar fotoğraf çekmeyi unutmadıklarım. Bir de çeşitli sebeplerden fotoğraflayamadığım aktiviteler/oyunlar var. Çoğunlukla ben de oyuna katıldığımdan, unutuyorum:) Onları da tekrar tekrar yaparken –ki ara ara yapıyoruz, fotoğraflamaya çalışacağım.